9 Kasım 2014 Pazar

o da bir adam

tırnakları uzun bir adam
yatağı yere,
hayalleri gökyüzüne yakın.
her gece ulaşmaya çalışır sonsuza
yatağın en derin yerinden
ve her gece sonunu görür.
kendi aciz sonunu
korkarak uyur bu yüzden.

- içtiği şeyler bellidir. suyu çok sever mesela. yediği önünde, yemediği kürkçü dükkanında. -

okur-yazar aynı zamanda
az okuyup çok yazar
bu yüzden hep saçma yazar
aynanın rengini alır bazen
şeffaf olur.
kendi bile göremez ne olduğunu.

içinden geçenleri içinde tutar
içi çalkalanır           /    gökyüzü geçer bazen
onları hep yutar    /     karanlık olur onu da tutar
elbet o da gününü bekler
sonra, sonra belki o da
kusar.

gününü gün etmez
gününü yok eder genelde
sevinci kursağına bile gelemeden tıkanır
kirli mazisiyle
hatta koyu mavisiyle
pijaması öyle

- bir gün içmek için oturur masaya ama ortada masa bile yokken. sehpaya doldurur her şeyini. acıları sevdaları da ekler sehpanın üzerine. sonra ışığı kapatır. içkinin onu bulmasını ister. tavan her zaman beyazdır. peki ya karanlık olsa tavan ne yapar. bunu düşünür bir süre. sonra aklına çok önemli bir şey gelir belki dünyayı değiştirecek bir şey. ama hatırlamaz. dünyayı böyle kabul ettiği için hatırlamaz. üstüne bir de türkü açar Neşet babadan. o susar. düşünceleri falan her şey susar. sadece Neşetin sesi dolaşır odada. karanlığı bozan sokak lambalarıdır sadece. bir de ay tabi. bu yüzden ayı da sevmez. hemde her ayı sevmez. özellikle haziranları. -

24 Ekim 2014 Cuma

idari hukukun belasını versinler

  rüya da kimi gördüğün değil, rüyayı neden gördüğün önemli. bir gece binlerce rüya görüp neden onu hatırladığın. sorun şu ki ben hiç birini hatırlamıyorum. en son tavla gördüm sonra 5-2 kaybettim. ben rüya da gördüğümü gerçekte kaybediyorum. bu yüzden sen de yoksun. ha bu arada derste yazı yazmak beni not alıyormuş gibi gösteriyor. bi nevi göz dağı. halbuki ben gerizekalıyım. dersten de anlamam.
-danıştay fransa da başlamış lan.
    burnumda bir şey hissediyorum ama yok sanki. bildiğin burnum benimle taşşak  geçiyor. ha bide ben yine geç kaldım. ders saat 5te ama ben geç kaldım. pişman mıyım. asla. okula yürüyerek geldim. tramvay çar-pa teyzeleriyle doluydu. nedense derste saçma soru sorasım var. sanki soru sordukça puan falan alacakmışım gibi. ama öyle bir şey yok haberin olsun.
-kanun danıştaydan görüşte alıyormuş.
    ara da sana da götün seninle oyun oynuyormuş gibi geliyor mu.benim ki beni deli ediyor. sürekli sıçıcakmışım gibi hissediyorum. halbuki gaz bunlar. neyse sınıfta mavi perde var. perde de değil güneşlik. ama tül yok sevemedim. sıralarda mor. ne alakasız dimi.
-danıştay olumsuz yanıtta verebilirmiş
    sınıfta bir saat, bir beyaz tahta, dört mavi ve mora boyanmış duvar var. bir öğretmen bir çok öğrenci var. biz sınıfta insanların kulaklarını çok çınlatıyoruz. her gün tüzel kişi, danıştay, bakanlar kurulu, vali... bunları konuşuyoruz. ya danıştaya danışılıyor da sayıştay niye saymıyor. ben sayıştay olsan tüm devlet kurumlarını tek tek sayardım. sonra yatardım. burnumda ki hayalet sümük yaşamaya devam ediyor. her an çıkabilir aman dikkat. derste en az 5 kişi uyuyor. ben bu küçük y harfını çok çirkin yazıyorum acilen düzelteyim şunu. gelelim uyuyanlara. bu uyayanlar sence rüya görüyorlar mı bence görmüyorlar. ama kafalarını bilemiyorum. bir şey itiraf edeyim ders bu kadar sıkıcı olmasaydı yazmadım. neyse az kaldı biticek. öpüyorum seni çok. görüşürüz. kendine cici bak. cici diyince aklıma cici bebe geldi. tadı çok güzel lan. neyse hadi hoşçakal.
-rüyanda beni görme.

25 Eylül 2014 Perşembe

çünkü... belki... bazen...

çünkü ev kendi evsizini yaşatır. çünkü aşk işemek gibidir. çünkü at attır her zaman da at kalacaktır. çünkü tren gara girer gar onu sever. çünkü tekerlek yuvarlaktır susam gibi. çünkü fincan canlıdır canını yediğim. çünkü koltuk 3lü olmalı insan uzanmalı. çünkü kalorifer ısıtır içini. çünkü musluk ıslatır, önce lavaboyu. çünkü patates yenir. çünkü sandviç karın doyurmaz, karın aşık eder. çünkü kusarsan klozete kusarsın. çünkü üşürsen pikeye sarılırsın üşüyen yerlerinden. çünkü elma yenir ama muzdan bahsedilmez. çünkü beş sadece sayı değildir bi  ''yaşam tarzıdır''.

belki ev evlenmelidir 3+1 ile. belki aşk aşını kendi pişirir. belki at attır her zaman da at kalacaktır. belki tren terler asla soğuk su içmemelidir. belki tekerlek kare de olabilir karamela gibi. belki fincan finlandiyalıdır. belki koltuk kolunu kırar eline verir. belki kalorifer koli koli dolmuştur. belki musluk moose dinler. belki patates yenir. belki sandviç sandıktan çıkar. belki kusarsan midenden çıkar. belki üşürsen ayağını koltuğa sokarsın. belki elma eller herkesi. belki beş sadece sayı değildir bi ''yaşam tarzıdır''.

bazen ev baz istasyonudur. bazen aşk askıyı asmaktır. bazen at attır her zaman da at kalacaktır. bazen tren teper en büyük şansını. bazen tekerlek tekerleme olmalıdır. bazen fincan finalde kazanır her şeyi. bazen koltuk uyuyanını arar tüm odada. bazen kalorifer odanın en sadık eridir. bazen musluk ıslık çalar git diye yanına. bazen patates yenir. bazen sandviç su içer. bazen kusarsan kuskaklar gelir peşinden. bazen üşürsen karnın ağrır, yazık. bazen elma mama niyetine yenir. bazen beş sadece sayı değildir bi ''yaşam tarzıdır''.

2 Temmuz 2014 Çarşamba

otobüsün yolcusu

giden otobüsün duran yolcusu
zihnini hala durduramadı
düşündü otobüsün gitti yol yol mu diye düşündü
ülkenin gittiği yol yol değilken
sonra oturdu
zaten oturuyordu otobüsteydi
ama kendi içine oturdu
yolun yolsuzluğu onun içine oturdu
otobüs herkesi taşır ama
kimse otobüsü taşımaz
taşın altı yaş olmaz
yaşlı adamlar taşlı evi severler
bir de sahil kasabasını
ama o bize çok uzak boşverelim
siren sesi çıkmayan ambulansta
ya ölü vardır ya da..
ya dası yok işte ölü vardır
her ölü kendi mezarını kazmalıdır
başkasının elinde mezar,
mezar olmaz
böyle buyurur patates tanrısı

giden hep mi dönmeli geriye
o zaman tek yön biletler neden var
giden bir daha dönemesin diye mi
ben otobüs firması olsam her gidişin dönüşünü yazarım
ben otobüs olsam her gideni tanır döve döve geri götürürdüm
ama ben giden otobüsün duran yolcusuyum
naber?

denizden uzaklaştıkça ciğerime bozkır düşer
düşen şeylerin alıcısı daha çoktur
bu yüzdendir ki ülkenin lideri attan düşmüştür
alıcısı çoktur ve o bir liderdir
neyse siyasi olmayalım
asi olalım siy nedir ben  bilmiyorum
asilik asillikten önce gelir
l'sini kediler yemiş diye rivayet var
yolun ucu kara farlarımız var beyaz
fren rengi kırmızı
şoför içerse kımızı
YAŞASIN YİRMİ ÜÇ NİSAN

batı batar doğu doğmuştur
bunu güneş belirler
ve güneş balçıkla sıvanmaz
ayrıca güneşe masajda yapılmaz
bana mesaj atan da hiç olmaz
ben attığımda da
her zaman bir tik asla iletilmez
duy beni zeus ''ben seni çok sevdim''

önümüzdeki araçların kırmızı farlarını boğa görse nolur
bi şey olmaz korkmayın boğa otobüse binemez
beyaz farlar kırmızı farları yumuşatsın diye var
tüneller orman için dağ için
haydi beyler bayanlar
bol bol su için
 
                                                                                                     O.K 5

8 Nisan 2014 Salı

özlemin tiryakisi

umarım aşk düzeni sevmiyordur yoksa aşksızlıktan ölür giderim. dağınım ben. eşyalarım dağınık, kıyafetlerim dağınık, yatağım dağınık. bir tek derli toplu özleyebiliyorum seni. bak o konu da artık üstüme rakip tanımıyorum. bunun için de sana ne kadar teşekkür etsem az. seninleyken bilmiyordum özlemenin tadını. gittin gideli tiryakisi oldum. özlemin tiryakisi.

her alt başlık yeni konu girişi gibi geliyor bana beceremiyorum bi bok. aslında ben yazamıyorum hatta adam akıllı konuşamıyorum bile. ama konu sana geldiği zaman. seninle yaşadığım 10 dakikayı 10 yıl anlatabilirim. normalde konuşurken kekeleyen ama türkü söylerken bülbül olan hüseyin turan gibiyim seni anlatırken. ellerimiz de hediyelerle boğazın esintisinin dağıttığı saçlarımızı toplarken bana bir bakışın vardı her aklıma geldiğinde gözlerim dolar. ama aşk propagandası yapmak değil amacım sakın yanlış anlama beni. zaten aşık değilim ben sadece özlüyorum. neden özlüyorsun dersen onu  da bilmiyorum.

bir güne kara gün demek için o gün gerçekten kötü şeylerin yaşanmış olması gerekir. mesela tüm sülalen bir gün de ölürse o senin için kara gündür. peki tüm kalbin onun avuçlarında atarken o seni terk ederse buna ne denmeli. bugüne bir isim bulmak istersek ne demeliyiz. ben bunun üzerine biraz düşündüm ve bugüne de kara gün demeyi uygun buldum. benim de kara günlerim var. ama en etkilisi 5 mayıs 2013.

2 Nisan 2014 Çarşamba

Kapı Kolu

yağmur yağarsa aşıklar ıslanır,
ıslak aşıklar acı halidir sokakların
hiç bir sokak aşık sevmez
çünkü sokakların aşığı yoktur

günümüz coğrafyasında her yağmur sokağa mı düşer
bazen delik ayakkabalı güzel insanların
bazende ''ıslak aşıkların'' üzerine yağar
otobüs mola verdi mi herkes iner
yağmuru sevende iner sevmeyen de
evet bunları otobüste yazıyorum
hani kimsenin birbirini tanımadığı ama sevdiği otobüslerden
-horlayanlar hariç-
yağmur şöforü ıslatmaz
ıslanmayan şöfor yolu sevmez
yol şöforin onu sevmediğini öğrenince bunalıma girmemiştir
yol şoför sevse de sevmese de tünele girer.
tünel karanlıktır
karanlık lekeyi kapatır
otobüs lekelimi bilmiyorum
belki içinde çok ayrılık yaşandı
ayrılıklar lekeler herşeyi
kalpleri bile
terk edilen insanın kalbi kırmızı kalmaz asla
-kalp kırmızı mı onu da bilmiyorum-
şöfor yağmuru severse nolur
yolları sever
yollar yine aynı kafada ne depresyon ne de aşk sarhoşluğu
yollar her zaman tünele girer

ağırlıklı hafifler her zaman tatlıdır
simit tatlı olmamalıdır
çikolatalı simit atasına hakaret eder
ve hiçbir ata hakaret sevmez
hareketi sevmediği kadar
hareketi yapanlar harakiri sever mi onu da ben bilmem
her ölüm aslında harakiridir
azrail her ölümde kendi harakirisini yapar
eğer onun eğlencesini alırsan seninde canını yakar
bu yüzden azrail intihar edenleri sevmez

yağmur dinmedi hala yağıyor
ben otobüsten inemiyorum çünkü yağmur var
çünkü ıslanmak aşıkların işi ben aşık olamam
benim aşkımı küçükken kaşıklamışlar
kaşıklı yemiş olmaz ama kabuklu yemişler tatlıdır
otobüsün camları ıslanır yağmurda
sanırım onlarda aşık
silecek koluna
ben ve sizler her zaman silecek kolu arayacağız
ama sonuç
kapı kolu olacak

16 Ocak 2014 Perşembe

içimiz açılsın

anlamadığım çok şey var. neden buralarda olduğumu hala anlamıyorum ya da neden sonların var olduğunu. neyse bunları anlamamaya devam ederek yaşayabilirim ama hem merak edip hem de anlamadığım bir şey var ki bu gece bunu bir sonuca kavuşturalım. bir insanın ağlaması sadece gözyaşlarıyla mı olur? evet anlamadığım şey bu. çünkü böyle bir kural varsa sanırım robot falanım ben. 5 yıl oldu ağlamayalı dile kolay. hadi gelin anlaşalım da ağlamanın sadece gözyaşıyla olmadığını kabul edin. belki benim gözümde su kalmadı ama çok üzgünüm onu nasıl yapıcaz. belki sen giderken her seni özledim deyişimde ağlamış oluyorum ama yaş akmadı diye sayılmıyor mu bu. ulan ağlamayı bile sınırlandıracak mıyız yazık değil mi bize. zaten her gün anlamı olmayan sınırların içinde birbirimizi hapsetmiyor muyuz. hayır politik bir konuşma yapmak istemiyorum -ki bu konuşmada değil- ama siz beni buna zorluyorsunuz. hadi gelin hep beraber şu sınırları önce kafamızdan sonra dünyadan atalım. her hangi birimizin büyük dedesi bir yeri çok sevdi ve orayı yurt edindi diye bizim de buraya hapsolmamız sizi de sinirlendirmiyor mu. yani benim büyük dedem o zamanlarda rus rezervlerini görseydi ve oraya gitseydi şu an ben bunu yazmıyor olacaktım değil mi. biz kurduk yani bu sınırları. yine yıkmak bizim elimizde.

Turgut'un da dediği gibi ''biz kurduk istersek umursamayız ya''. evet biz kurduk ve umursamamak bizim elimizde. kavuşmak, koşmak, kaçmak bizim elimizde. bak ben her şeyi düzeltiriz demiyorum. o kadar mükemmel değiliz. ama ekranın siyah yerlerinde bir kendine bak. sen sınırları yıkabilirsin. biz sınırları yıkabiliriz. ha konu asıl amacına getirirsek. şimdi önce sınırları kaldırmaya ağlamanın sadece gözyaşlarıyla olmayacağını kabul ederek başlayın. onsuz her gece ağlamak olsun mesela. hem her gün ağlamış oluruz içimiz açılır.