25 Mart 2013 Pazartesi

LEYLA

Her Leyla gülümsetemez insanı. Aslında herkes herkesi gülümsetemez. Önce soluna işlemesi lazım sonra sağına sonra tekrar soluna. Kural gibi işte basit biraz. Ama bazıları da var ki kural dinlemeden bodozlama her yanına işler. Sende benim her yanıma işledin Leylam. Sen her kelimenin sahip olmak isteyeceği güzellikte birisin. Kelimeler bile kıskanıyor seni ben ne yapayım? Hani demiştim ya ''Sen kalbimi kırmıyorsun, kesiyorsun. Ama sonra öyle bir sarıyorsun ki daha iyi oluyorum'' diye. İşte yeniden sardın galiba sen beni. Çünkü daha iyiyim, en iyiyim.
Bir gitme üzerine çok şey konuşulabilir. Ama gerek yok. Her gidiş sonu elbet dönüştür. Hatta önemli olan dönüştür. Kim seni hissederek tekrar dönebilir ki. Sen döndün mesela. Sen hiç gitme ama bana her gün dön olur mu? Her dönüş yeni sevgiyi barındırır içinde. Biz hep yeniden sevelim. Ama hep birbirimizi sevelim. Senin gülüşlerinde ne var bilmiyorum. Tek tebessümü hissetmek yetiyor bazen bana. Aslında sende ne var onu da tam çözemedim. Eksik kalam yanlarımsın galiba. Ya da eksik kalan yanlarımızız birbirimizin yoksa bunlar tek taraflı biraz zor.
Bir bağırsam kalemlere ''SENİ ÇOK SEVİYORUM'' diye hepsi adını yazacak yer arar. Ama senin adın sadece bana yazılı ve bana özel. Hep öyle kalsın olur mu?

15 Mart 2013 Cuma

Okuma diye yazmıştım ben.

 Belki de acı çekmediğim için sınadı Tanrı. Ya da sınamak istedi onu bilmiyorum. Sadece sınandığıma eminim. Yoksa bunlar normal bir hayatın yaşayacağı şeyler değil. ‘Gel-git’lerin olabilir anlarım. Ama bu kadar da sert olmaz ki. -Sözüm sana değil Tanrı biraz sakin ol.- Bir gün bakıyorum hoop Leylamsın. Sonra bakıyorum hiç tanımadığım ve başkasına aşık biri. Ben bu ikisinin arasında zor yaşıyorum. Aslında ben yaşamıyorum. İşte bu yüzden sınıyor Tanrı. –Şimdi senden bahsediyorum dinle.- Ben eskiden yaşardım. Ne olursa olsun. Bana nasıl davranılırsa davranılsın yaşardım. Ama artık nefes aldığımdan şüpheliyim. İçinde bir boşluk var. Boşluğum tanıdık ama sessizliğin çok acayip. Ya neyse konu sapmasın sonra Tanrı kızıyor. Bundan önce ne kadar da rahattım ben. En azından farklıydım. Acı çekmezdim mesela. Ya da yazmazdım bu kadar. Aslında ben yazmayı sevmem. Konuşmayı severim ama o bile değişti artık. 
Belki de denemeyle sınadı beni Tanrı. Her şeyi denemek isteyerek sınandım. Aslından sınandım mı onun da farkında olamıyorum. Emin olduğun şeyin farkında olamamayı da sen öğrettin. Bazen gelip geçici şeyleri denememek gerektiğin anlıyorum. Ama durduramıyorum kendimi sonra tabi belli. Depresyon hırkası ve bolca Petito. Sen Petitom kadar tatlısın bunu biliyor muydun? Bilme. Çünkü sen bazı şeyleri bilince gidiyorsun. Değer verdiğimi bilince gidiyorsun. Fiilen gitmiyorsun ama ruhun artık yanımda olmuyor. Ama ben senin ruhunla yaşıyorum. Tamam Tanrı söz sende. Oyna son oyununu. Kaybeden ruhunu bıraksın.

7 Mart 2013 Perşembe

Düşündüm de ben düşünmeyi bırakalı çok olmuş.
Ben ne zaman seni bıraktıysam düşünmeyi bıraktım. Nefes almayı bıraktım. Gülmeyi bıraktım. Aslında sen yokken onlar beni bıraktı. Çünkü eksik bir varlığın düşünmesine, nefes almasına ve gülmesine gerek yok. Ben de sen yokken eksik kaldım. Her şeyim alındı elimden. Başta yumuşacık ellerin. Sonra tatlı hoş sesin. Peki bana açıklar mısın bir insan neden sevdiğinin sesini unutsun. Ya da neden dokunamasın ona son kez. Belki de her dokunuşa önem vermek gerekir. Çünkü o da son dokunuş olabilir. Bunu bilmeden dokundum ben. Acımasızca harcadım bütün haklarımı.