20 Ocak 2013 Pazar

Efendinin Rüyası


Beyazların arkasına saklanmış karanlık bir gökyüzü.  İlk defa örtmüş beyazlar karanlığı. İlerledikçe bulutlar daha da kararmakta, beyazlar daha da yok olmaktaydı. Kırmızı beyine giden yolda karanlık efendisiyle karşılaşmak zorundaydım. İlerlerken gözüme çarpan tek şey mutsuzluktu. O da gözüme değil beynimin tam ortasına çarpmıştı ben göz sanmışım. Yok olmaya yüz tutmuş bir yere gitmek. Yok olmanın içinde bulunmak. Yok olmak için yok olmak.
Kırmızı beyin, bunları yapmıştı. Yok olmanın yok oluşunun izledi. Kendinin yok oluşunu izlemeyi istedi. Sadece yok oluşunu değil yol oluşunu izlemek istedi. Bir görüşe yol olmak. Bu kırmızı beynin amacıydı.
Amaçsız yolun araçsız sahasında arasız ve aralıksızca yürüyordum. Bir an durdum ve etrafın grileştiğini hissettim. Aklıma yanıma aldığım anahtarım geldi. Elimi cebime götürdüm. Gözlerim elimi takip ederken zihnim hala yoldaydı. İçimden ‘’Dur ulan nereye gidiyorsun!’’ demek istedim ama diyemedim. Bağırdıkça sesim kısıldı hem de hiç sesim çıkmadan.
Elimde soğuk metali hissettiğim anda birden kendime geldim zihnimle beraber. Cebimden anahtarı çıkartıp iyice sıktım. Canım yanana kadar sıktım. Ben sıktıkça griliğin karanlığa döndüğünü hissettim. Acı çekmek karanlığa itermiş biraz. Koştum bu kez amaçsızca koştum araçsız sahada. Ben koştukça anahtar elime saplanıyordu. Acı çekmemi isteyen anahtarım vardı karanlığın efendisinden yadigâr.
Acaba kırmızı beyin buralara gelirken anahtarı eline saplanmışmıydı. Koşarken düşünemiyormuş bunu öğrendim o an. Geç olmuştu yerdeydim. Dökülen fikirlerimi topladım karanlığın çıkışında. Griye kaçan birkaç fikrimde vardı. Tam onlara ulaşırken bir anda kırmızı bir yaprak gördüm yerdeki yoncada 3 yaprağı gri 1i kırmızı bir yonca.
İşte dedim zihnime ‘Geldik kırmızı beyine. Fakat sen neredesin?’. O an anladım ki griye kaçan fikirlerim değil zihnimmiş. O benden önce gelmiş kırmızı beyine. Tutmuş eteğinden bırakmıyor. Yalvarıyor. Ne istediğini bilmeden yalvarıyor. Hey dedim zihnime ayağa kalk ve elini tut kırmızı beynin. Kırmızı beynin mavi gözleri olmasını düşlemiştim. Fakat kırmızı beynin sarı gözleri vardı. Hayal kırıklığının etkisiyle boğazına yapıştım kırmızı beynin bir anda morardı beyin ve yok olmak istedi. Yok oluşunu izlemek istedi son kez. Denedim. Başaramadım. Ona yardımcı olamadım. Artık kırmızı beyin ben olmalıydım fakat kafamı yukarı kaldırdığımda zihnim çoktan kırmızı beyin olmuştu. Eğer kırmızı beyin olacaksam zihnimi öldürmeliydim. Fakat zihnini öldüren bir adam neyini yaşatabilir ki. Elini sıktım yeni kırmızı beynin bana burun ucuyla bakarak. Eteklerime kapan ve yalvar dedi. İşte şimdi yapmalıydım. Gerekirse zihinsiz kalmalıydım ama öldürmeliydim onu. Elini sıkıca kavramışken kendime çektim. Fakat unutmuşum o benim zihnimdi. Tam elimi boğazına götürecekken o tuttu boğazımdan.  Ayaklarım artık kırmızı yeri hissetmiyordu. Ben artık hissetmiyordum. Zihnim beni öldürmüştü. Peki o? O nasıl yaşayacaktı ben olmadan. Sonra fark ettim ki o da geldi yanıma sonsuzluğun mavi bahçesindeydik zihnim ve ben. Koştuk bu kez ben daha hızlıydım. Çünkü burası maviydi ve ben mavinin gerçek efendisiydim. Masmavi çölün ortasında beni alan mavi bir bulut ve o maviliğinde mavi bir hayal. İşte buydu efendinin rüyası.